25 Temmuz 2012 Çarşamba

4. gün: Champ Elysees'den Brüksel'e kadar yürüsek ya?


Her seferinde "Çok yorgunuz, yarın yürürüz." diyerek ertelediğimiz Champ Elysees'yi boydan boya yürüme maddesini sonunda gerçekleştireceğimiz gün gelmişti. Ya bugündü, ya hiç. Akşama Brüksel'e hızlı trenimiz vardı çünkü.


Sabah bu sefer biraz daha geç uyanıp (8.30, benim için 8.00) kahvaltımızı yaptık. Eşyalarımızı da topladık tabi kahvaltıya inmeden önce. Bugün planımız Champ Elysees'yi boydan boya yürümek, arada da Leon'da midye yemekti. Evet, yemeği de planlamıştık.

Sarışın mı olsam?
Bavulları hostelin bavul odasına bırakıp (buna insanlar luggage diyor, bense yurt insanı olarak bavul odası diyorum), Arc de Triomphe'e gidip, Champ Elysees'yi yürümeye başladık. Güney kaldırımında yürüyerek daha lüks olduğu söylenen dükkanlara baka baka gittik. Tam Disney mağazasında çocukluğumuza geri dönmüştük ki, bildiniz, yine yağmur yüzünden mahsur kaldık.

Yağmur ve yağmurluğum :(

Caddenin yarısından çoğunu yürümüştük ki, karnımız acıktı. Kongre Sarayı'nın hemen karşısına kurulmuş olan turizm infoya Leon'un nerede olduğunu sorduk. Caddenin kuzey yolu üzerinde, geldiğimiz yöndeydi. Geri döndük.


Neden Leon? Midyesini övmüşlerdi, o yüzden. Sanmayın ki midye düşkünü bir insanım. Aslında midyeyi Brüksel'de yemek istiyordum çünkü oranın da midyesini övüyorlardı. Ama Leon zaten Brüksel kökenli bir restoran zinciriymiş, o yüzden Paris'te bu deneyimi aradan çıkartalım dedik.

Alın işte bu yani gündüz vakti Şanzelize
Her kişinin bir porsiyon midye yediği restoranda, biz beş kız bir tencere midyeye girerek (yanında da sınırsız patates tabi) çok mantıklı bir iş yaptık. Eşek kadar tencere ya, o kadar büyük porsiyon mu olur? Neyse özetle yemeği 5 kişiye 21 Euro gibi bir fiyata getirmiş olduk. Tavsiyemdir. (Not: Memnun kalmazsanız yemeği iade edebilirsiniz, hesaba yazmıyorlar.)

Tekrar yola çıkıp Arc de Triomphe du Carrousel'e kadar yürüdük. Jardin de Tuliers'de tekrar yağmura yakalandık. Arkadaş bu zamana kadar İzmir'in havasına laf ederdim, ama bu Paris yemin ediyorum solladı İzmir'i. Hani yağmur dediğim öyle çiseleme, ahmak ıslatan filan değil. Bildiğiniz 15 dakika boyunca kovayla su boşaltıyor birisi sanki yukardan.
Başak ve Gözde
,     
Cansu ve Selene
Arc de Triomphe du Carrousel












Jardin de Tuliers'de bir cafede oturup kahve içelim dedik. Garsonumuz da sağ olsun bize çok yardımcı oldu! Hani şu İngilice konuşmayan uyuz Fransızlar var ya, hani her yerde okursunuz, heh işte bu garson onlardan çıktı. Yok, keçi inadı tuttu kesinlikle İngilizce konuşmuyor. Arkadaki kadın da sinirlendi bu garsona, kovdu başka garson istedi hatta. Ama sütlü kahvelerimizi getirdiğinde adam bir neşeli, bir tatlı, aklınız durur. Sanki az önce bağırmadı müşteri... Kahvelerimizi içerken yine yağmur bastırdığı için, yağmurluğumu çadır yapıp altına girmek zorunda kaldım. Yağmur dinince de hemen yol çıktık.

Gare du Nord'da beklişlerdeyiz
Arc de Triomphe du Carrousel'in altından geçip Champ Elysees'i tamamladık. Metroyla hostele döndük. Bavulları aldık, metroydu, gardı derken trene binmiştik bile. (18.25 treni)

Akşam 8'de Brüksel'e vardık. Yalnız merkez garda ineceğimize, Midi garında inmişiz o yüzden epey yürümek zorunda kaldık. Arap mahallesi içinden geçtikten sonra hostelimize varabildik.

Hostel Bruegel
Çoooook yavaş bir check-inden sonra, gerçekten çok güzel olan odalarımıza yerleştik. Odalar dört kişilik olduğundan, ikimizi bir odaya, üçümüzü bir başka odaya yerleştirmişlerdi. Malesef odaların fotoğrafını çekmeyi unutmuşum ama kesinlikle tavsiye edebileceğim bir hosteldi.

Eşyaları bıraktıktan sonra yine hafiften kaybolarak Grote Markt'a çıktık. Zaten Brüksel'de ne kadar kaybolursanız kaybolun, çıkacağınız yer eninde sonunda Grote Markt oluyor. Hatta şöyle bir lafım vardır Brüksel üzerine: "Bir saatini Brüksel'de geçiren bir insan, en az üç kez Grote Markt'a uğramış demektir." Grote Markt'ın arka sokaklarında gezip, bir wafflecı bulup oturduk. Meşhur Brüksel waffleını yiyeceğiz ya... Garsonumuz Türk çıkmasın mı? Bir de üzerine bize "Brüksel'e gezmeye mi geldiniz? Neden?" demesin mi?

Waffleları yedikten sonra dedik bir de meşhur Brüksel birasını deneyelim. Demez olaydık. Arkadaş sıcak bira olur mu ya? SICAK BİRA! Yarısını bırakıp attık, hostele döndük.

Yazının özeti:
*Champ Elysees gündüz vakti tam bir Bağdat Caddesi. Gece gezmek lazım diyorlar.
*Brüksel'in waffleı güzel ve hafif olsa da, benim aklıma waffle diyince hala böyle bol nutellalı, bol meyveli manyak ağır bir tatlı geliyor.
*Brüksel'in birasını ben sevmedim. Siz de sevmezseniz bana haber verin, yalnız olmadığımı bileyim. Ama denemeden karar vermeyin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder