1 Eylül 2014 Pazartesi

Rota nedir? Nasıl yapılır? Nasıl yenir? #2

İhtiyaçtan doğan bir başka yazı yazmaya karar verdim. Rota yazım bu zamana kadar en çok okunan yazı olduğu için, sizlere bu konuda başka tüyolar da vermek istedim. Önceki yazımda sizlere daha ziyade interrail rotasından bahsetmiştim. Bu sefer daha farklı bir şey yapalım gelin: Kafamıza göre hareket edelim.
  • Nasıl bilet alabileceğinizi öğrendik, şimdi yapmamız gereken şey şu: Nereye bilet alacağız? Yurt dışına çıkmak isteyen herkesin aklına bir ya da iki tane gitmek istediği şehir vardır. Bunlar genelde Paris, Barselona, Münih, Berlin, Roma, Amsterdam gibi bilindik şehirler oluyor. Öncelikle gitmek istediğiniz şehirleri belirleyin ve bunları bir harita üzerinde işaretleyin. Sonra da kendinize bir yol haritası çıkartın.
  • Belirlediğiniz şehirlerin hepsine gidemeyeceksiniz, araştırmanızı yapın ve kendiniz için en mantıklı süreyi belirleyerek şehirlerinizi eleyin. İlla ki kısa rota yapmanıza gerek yok. Roma-Floransa-Nice-Cannes-Barselona-Madrid de bir rotadır; Prag-Roma-Barselona-Paris-Amsterdam-Berlin de bir rotadır. Birinin diğerinden farkı, şehirler arası mesafenin uzunluğudur ve yapmanız gereken şey, ucuz olduğu kadar rahat da bir yolculuk aramaktır. Örneğin, Köln'den Prag'a direkt giden, 29 Euro'luk, yatar koltuklu bir gece treni bulmuştum. Alternatifim Köln-Dresden arası oldukça rahatsız bir otobüs yolculuğu ve Dresden-Prag arası trendi. Fiyatı da önceki biletin yaklaşık iki katıydı. İlk bileti kaçırınca inanılmaz üzüldüğümü tahmin etmişsinizdir.
  • Kimisi müze gezmeyi sever, kimisi şehirde şöyle bir dolaşır, kimisi sadece gece hayatıyla ilgilenir, kimisi hepsini birden yapmak ister... Buna göre şehirleri araştırıp, her şehir için kafanızda bir süre belirlemeniz gereklidir. Örneğin Amsterdam için bence 3-4 gün yeterlidir; bilindik müzeleri de görürsünüz, gece hayatını da görürsünüz, şehri de görürsünüz. Her şeyi görürsünüz yani. Fakat Amsterdam küçük bir şehirdir. Daha büyük şehirlerde ya daha uzun süre kalmanız gerekir, ya da bazı şeylerden vazgeçmeniz. Barcelona'da (bence) gezecek çok yer vardır ve 5 gün sırf şehri gezmeye ayrılabilir. Üzerine bir de denize girmek isterseniz bir hafta bile kalabilirsiniz.
  • Geziniz için illa ki "mümkün olan en kısa yoldan yapılmalı" gibi bir şartınız olmasın. Paris-Berlin-Barselona-Roma-Prag yapın örneğin. Keyif sizin değil mi? Ucuz (ve rahat) bilet de buldunuz, istediğiniz gibi gezersiniz. Tabi bunu sürekli önermem. Bu şekilde garip rotaları ne zaman yapmanız daha uygun olur, öğrenmek isterseniz bir sonraki maddeye bir bakın bakalım.
  • Boş boş gezmeyin! Bunu "gezmeden önce okuyun" anlamında söylemiyorum, onu zaten yapacaksınız. Elinizde festival ya da bayram zamanı bir şehirde olma imkanı mı var, bunu kullanın. Dünya kupası finalistlerinden birinin ülkesine gidin örneğin, kazanırlarsa yaşanacak kutlamaları görün. Domates Festivali'nde İspanya'da olun. Bastille Day'de Paris'e gidin (bu sene bunu yaptım, tavsiye ediyorum kesinlikle). Oktoberfest için Münih'e gidin. Hatta yapabiliyorsanız bunların hepsini arka arkaya yapın. :)
  • Hepsinden öte, bence en güzel gezme biçimi, bir hafta civarı kaçamaklardır. Kendinize bir şehir seçersiniz ve isterseniz okulun/işin bir iki gününü kırıp, küçük bir tur atıp geri dönersiniz. Hem uzun yolculuklarla yorulmamış olursunuz, hem de bir şehrin (hadi belki civardaki bir-iki küçük şehrin daha) tadını çıkartmış olursunuz.

İyi gezmeler! :)

29 Ağustos 2014 Cuma

Barselona 4. Bölüm: Aslında Figueres ve Girona


Barselona gezimizin bir gününü, şehrin hemen yakınındaki iki şehirciğe ayırdık. Sabahtan Dali'nin doğum yeri olan Figueres, öğleden sonra da Girona.

İtiraf edeyim, iki şehirde de öyle saatler harcamanızı gerektirecek yerler yok. Figueres'e gidip Dali Müzesi'ni gezeceksiniz, Girona'da da şehri turlayıp, dilerseniz Girona Katedrali'ne gireceksiniz. Ve bitecek. Küçük şehirler, küçük zamanlar gerektirir. :)







Yukarıdaki fotoğraflar Figueres şehrinden ve Dali Müzesi'nden.




Girona'daki Eiffel Köprüsü ve manzarası



Girona'nın ara sokakları ve Katedral'i



                  


 Ve son olarak da Girona'yı çevreleyen surlar

Benim bu iki küçük şehirden paylaşmak istediklerim bunlardı. Malta'da görüşünceye dek esen kalın. :)

5 Ağustos 2014 Salı

Barselona 3. Bölüm: Ve geri kalan her şey

Sokaklar ve Gaudi'yi çıkartınca geriye çok bir şey kalmaz diye düşünmüş olabilirsiniz ama hala bir sürü şey var. Birazcık uzun bir yazı olacak ama... Yine yazmak değil de, göstermek istiyorum. Sırayla başlıyorum. 

MNAC: Museu Nacional d'Art de Catalunya... Yani adı üzerinde Katalonya'nın Ulusal Sanat Müzesi Montjuic tepesinde bulunuyor. 


              










"Catedral de la Santa Creu i Santa Eulàlia" ya da bilinen adıyla Barcelona Cathedral. Dışında küçük bir avlusu, avluda da küçük bir müzesi var.









"Mercat de Sant Josep de la Boqueria" ya da sadece "La Boqueria". Bütün Barselona'da gördüğüm en renkli yerlerden birisiydi. Bir Gaudi'ler bir de burası anlayacağınız. Binbir çeşit meyve, sebze, şeker, çikolata, mantar, et, deniz mahsülü... Ben sadece güzel gözüken şeyleri buraya koymayı tercih ediyorum tabi ki. :)








Gelelim opera binasına, yani Gran Teatre del Liceu. Girişinde ufak bir turla beraber geliyor.










Santa Maria del Mar Bazilikası, Barri Gotic'ten biraz daha uzakta Ribera bölgesinde bulunuyor. İçi bir harika, görmeden geçmeyin diyeceğim ben.









Barselona aslında burada bitiyor ama biz Barselona turumuzda yakındaki iki küçük şehre de uğradık. Bu nedenle onları da Barselona başlığında yazacağım. Dördüncü bölüm, son bölümümüz olacak. En azından Barselona için. :)

Barselona 2. Bölüm: Sokaklar

Bu yazıda sizlerle Barselona'nın güzelim sokaklarından fotoğraflar paylaşacağım. Pek fazla yazıya gerek yok.













Buradan sonra gelen fotoğraflar rastgele yerlerden değil. Poble Espanyol adındaki müze köyden. Zaten Poble Espanyol, İspanyol Köyü anlamına geliyor. Şehrin içine küçük, etnik bir köy inşa etmişler anlayacağınız.

Poble Espanyol bize zaman zaman Mardin'in eski şehrini hatırlatmadı değil. Köyün içerisinde nispeten pahalı restoranlar, sangria ve zeytinyağı satan dükkanlar bulmanız mümkün. 











Barselona'nın mutlaka uğranması gereken bir diğer bölgesi de "Barri Gotic". Gotik mahalle yani. Daracık ve düzensiz sokaklarıyla Barselona'nın bloklar halindeki düzgün haritasına aykırı bir duruş sergiliyor.



Tekrar rastgele sokaklara dönüyoruz.







Gaudi yazımda bahsettiğim Parc de la Ciutadella yolundan giderken önce her şehirde en az bir tane bulunan Arc de Triomf'la poz vermeyi ihmal etmiyoruz tabi.





















Limana uğramadan etmeyin. Port Vell gündüz, gece, gün batımı ya da gün doğumunda gezmek için ideal mekanlardan bir tanesi.





















La Rambla üzerinde bir dükkanın vitrininde bira şişelerini bu şekilde görünce, fotoğraflamadan duramadım.


La Rambla üzerindeki Plaça Reial'de pek çok restoran ve kafe bulabilirsiniz. Hatta bizim kaldığımız apart otel de oradaydı. Gittiğimiz zaman bilmiyorduk ama oldukça tercih edilen yerlerden birisiymiş bu ufak meydan.



Barselona, gece ya da gündüz fark etmez, gezmekten en çok keyif aldığım şehirlerden birisiydi. Avrupa'nın çoğunda "Şurayı da zamanında şu Dünya Savaşı'nda yaşananları anlatmak için sakladık. Bu müzeyi de şurada ölenleri anmak, anlatmak için kurduk." gibisinden şeyler dinledikten sonra, bir şehri sadece güzel olduğu için gezmenin nasıl bir şey olduğunu unutuyor insan. Barselona kesinlikle bunu tekrar hatırlatıyor.