6 Ağustos 2012 Pazartesi

10. gün: Almanya'da Heineken arayışları

Sabah erkenden kalktım. Duş aldıktan sonra kızları uyandırdım. Şaka maka derken, neredeyse bütün gezi boyunca kızların çalar saati olmuştum.

İdil Abla'yla beraber kahvaltımızı ettik. Bugün evi boşaltıyorduk. Biz Hamburg'a gidiyorduk, İdil Abla Arjantin'e gidiyordu, Tiki de önceki gece fotoğrafımızı çekmesini istediğimiz Rob'un evine. Önce onlar çıktı evden. Vedalaştık. Ardından biz de kapıyı kapatıp, bir sonraki durağımıza doğru yola çıktık.

Trenimiz 10.26'daydı. Şu Avrupalıların küsüratlı saatlerine de uyuz olmuyor değilim ama adamlar hiç şaşmadan tam o saatte durakta/istasyonda oluyorlar, buna da hastayım. Gerçekten zamanın değerini biliyor bu adamlar. Ben kaç kez "On dakikada bir geçiyor yeaa!" dediğim otobüsler için 45 dakika bekledim İstanbul sokaklarında bir bilseniz...

Ne diyordum? 10.26 Amersfoort Schothorst treni. Yirmi dakikalık yolculuktan sonra Hilversum'da indik. Ve
gardaki şu manzara bana yine bisiklete binemediğimi hatırlattı.

Adamlar bisiklet otoparkı yapıyorlar, yetmiyor, kat çıkıyorlar.

Bir sonraki trenimiz 11.21 Berlin Ostbahnhof treniydi. Yolculuğumuzun yarısında kondüktör geldi. Biletimi alıp baktıktan sonra "Türkiyeden!" dedi. Tabi aksan farkından anlamadım ben. "Hı?" dedim. "Türkiye'den." dedi yine. "İyi yolculuklar!" dedi damga bastıktan sonra da. Hollandalılara olan sevgim bir daha tavan yaptı orada. Bizim kızları kontrol ederken de kulağım hep adamda kaldı. Her birimizle birkaç kelime Türkçe konuştu sevimli sevimli. Galiba Hollandalılara aşık oldum arkadaşlar...

Tren Almanya sınırını geçmeden hemen önce çalışanların değişmesi için bir yarım saat kadar bekledik. Sonra yeniden yola koyuduk. Osnabrück Hauptbahnhof'ta indikten sonra bir sonraki trenimizi bekledik.

14.25 Kiel Hauptbahnhof treni. Son trenimiz... Yaklaşık iki saatlik yolculuktan sonra Hamburg Hauptbahnhof'ta indik. Sabah 10.26'dan itibaren saniye sektirmeden, tam da bize verilen rezervasyon kağıdında yazan saatlerde bütün istasyonlarda durmuş, tam da yazan son saatte, 16.12'de Hamburg'a varmıştık. Bu Avrupalılar hakikaten dakik azizim...

İstasyonda Hamburg Card aldık 3 günlük (5 kişilik, 35,90 Euro). Restoranlar da dahil olmak üzere Hamburg'un pek çok yerinde indirimi varmış. İndirim olan her yer de kartın broşüründe yer alıyor adresleriyle beraber. Ayrıca ulaşımda da kullanılıyor tabi. Ama almak istemezseniz her tarafta ulaşım için otomatlar mevcut. Fahrkarte yazısını gördüğünüz bir yerden alabilirsiniz.

Oda içinde oda
"TV mi o?" O.o

Metroyla Altona'daki Meininger Hostel'e geldik. Gezi boyunca kaldığımız en güzel hosteldi kendisi. Sekiz kişilik yatakhane odada kaldık. Üç ranza, iki de tek yatak koymuşlar içeriye. Kendi duşu, kendi tuvaleti ve kendi televizyonu bile olan, bizce beş yıldızlı bir otel odasıydı odamız.


Üstelik seks perdeleri bile vardı. :)

Double değil, %100 single
Seks perdeli ranzalar

Selene ve Gözde odayı, Cansu ve Başak da tekli yatakları kapınca, bana tek boş olan yatak kaldı: Perdeli üst ranza. Gezinin başından beri süregelen bir geyikten dolayı (tabi ki paylaşmayacağım, çünkü özel) benim yatağımdaki perdeleri ilk gördüğümüz anlarda hepimiz ayrı ayrı "Uu seks perdeleri!" demiştik.


Akşam hostelin resepsiyonundan aldığımız öneriyle Sternschanze'de dolaştık. Bir restoran bulup (uygun fiyatlı tabi ki) yaklaşık iki saat oturduk. Kuzeyde havanın geç kararmasına iyice alıştığımızdan, artık yemek arayışına daha mantıklı saatlerde başlıyorduk anlayacağınız. Yemekten sonra da dedik, keyfimize bakalım. Yani, Heineken satan bir yer bulalım! Sokaklarda yürümeye devam edip bütün barlara baktık. Cuma günü de olduğundan, her yer ağzına kadar dolu tabi. Adamlar Alman, bira göbeğini icat eden bir ırktan bahsediyoruz burada.

Tabi sokaklarda yürürken başımıza ilginç şeyler de geliyordu. Bunlardan birisi, bir kızın bize (Almanca) laf atması oldu. İlk kez bir kızdan laf yediğimizden olsa gerek bizimkiler epey şaşırdılar. Ama ben kızın söylediği şeye epey güldüm. Çünkü kız üzerimizdeki Amsterdam polarlarını gördükten sonra: "Keşke gelirken bana da mantar getirseydiniz." demişti.

Bir çiftin daha "Bak Amsterdam'dan gelmişler..." lafına maruz kaldıktan sonra, sonunda arayışımıza bir "Heineken!" çığlığıyla son verdik. Birer şişe Heineken'den sonra kalkıp metroyla hostelimize döndük. Bütün günümüz yolda geçmişti, sona bir adım daha yaklaşmıştık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder