30 Temmuz 2014 Çarşamba

Barselona 1. Bölüm: Gaudi










Öncelikle genel bir bilgi versem çok güzel olacak sanırım. Kışın (26 Ocak-2 Şubat '13) Barselona'ya gitmek güzel bir fikirdi. Hava ne çok sıcak, ne de çok soğuktu. Öğle vakti hırkayla dolaşılabilir bir sıcaklık vardı. Üstelik turist kalabalığı olmadığı için, şehri özgürce keşfedebiliyorduk. Hiçbir yere girişte çok uzun sıralar beklemedik. (Düşünün kış olmasına rağmen bazı yerlerde sıra bekledik.)

İkinci olarak: Barselona büyük bir şehir. Yürüyerek gezmek için pek ideal değil. Biz HopOnHopOffBus biletlerinden aldık ve o şekilde gezdik.

Son olarak: Bizi otelimize getiren taksi şoförü, para vermek için elimizi bavulumuzdan çektiğimizde, aceleyle elimizi tutup bavulumuzun üzerine geri koydu. Demem o ki: Hırsızlık olayları yaygın, dikkatli olalım.

Şimdi gelelim gezimizin fotoğralarına. Çok çılgın fotoğraf çektiğim için "Ay bunu da koyayım, bu da güzel çıkmış, dur dur bu daha güzel!" derken kontrolümü kaybettim, fotoğrafları eleyemedim. Barselona'yı birkaç bölümde anlatmaya karar verdim. Buyrunuz, afiyetle bakınız.






 Gaudi'nin Casa Batllo'sunda (ya da en azından ona benzeyen bir evde) yaşamak varken, ev dediğimiz çirkin betonlarda yaşamak bana çok koydu. Madem evim böyle olamıyor dedim, bari bana ait bir şeyde Gaudi'nin eserini her gün göreyim diye telefonumun ekranına en sondaki fotoğrafı koydum.











 Gaudi'nin yapımı hala devam eden en büyük eseri: La Sagrada Familia. İçeri girdiğimde bu renkli, kocaman katedral beni o kadar etkiledi ki sizinle milyonlarca fotoğrafını paylaşmak isterdim. En büyük özelliklerinden birisi, Gaudi'nin diğer eserlerinde de olduğu gibi, kıvrımlar ve parlak renkler içermesi. Benim en çok bayıldığım yeri ise sütunları: Klasik sütunlar yerine, ağaçlardan esinlenerek inşa edilmiş mükemmel sütunları.





Evet, daha bitmedi! İçi güzel de dışı kötü mü? Gitmeden önce La Sagrada Familia fotoğraflarında bana çamurdan inşa edilmiş gibi gözükürdü. Yakından bakınca bu karışık yüzeyin aslında incelikle işlenmiş olduğunu gördüm. İnsan hayranlık duymadan edemiyor.





Sizi bu yazıda Gaudi'ye doyuracağım. Park Güell 




Parc de la Ciutadella'daki bu fışkiye de Gaudi'mizin eseriymiş. BİZDE NİYE YOK?






Gaudi'nin bir başka evi: Casa Mila ile Gaudi turumuza son veriyoruz. 

Esen kalın. :)

29 Temmuz 2014 Salı

Amsterdam: 20-24 Ocak '13


Blogumda ufak bir değişiklik yapmaya karar verdim. Hem uzun uzun yazılar yazmak istemedim, hem de biraz eski olduğundan yaşadıklarımı gün gün yazabilecek kadar iyi hatırlamıyorum.

(Fotoğrafların hepsi bana ait değil. Beraber gezdiğim arkadaşlarımın fotoğraflarını da ekledim.)


Kışın Amsterdam'ın ayrı bir güzel olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. 


Hiçbir yerde turist yok! Tertemiz pırıl pırıl fotoğraflar!



Ha tabi, kışın Amsterdam kadar kuzeyde bir yere gitmek demek, kalın giyinmenin kitabını yazmak demek. Uzun kollu tişört üzerine hırka, hırka üzerine polar, polar üzerine de mont giymek benim tercihimdi. Çok da güzel, sıcacık oldu. Pantolonun altına tayt, gore-tex ayakkabımın içine biri yünlü olmak üzere üç kat çorap giydim. Ve grubumuzda ayakları en az üşüyen insan bendim!






 Kış zamanı Red Light da bir başka oluyormuş. Kuğular filan... Kuğular ne alaka yahu?




Amsterdam'ın peynir marketlerinden hep hoşlanmışımdır. İçeri girip çeşit çeşit peynirlerin üzerine hardal sürüp karnımı doyurmuşluğum az değil.


Van Gogh Museum bu manzarada olsa çok güzel olmaz mıydı? Ama Magere Brug Van Gogh Museum'un olduğu yere 1-1,5 km uzakta, şehrin doğu tarafında kalıyor. Amsterdam'a adını veren Amstel nehri üzerinde.


Heineken Experience, biraz pahalı da olsa (18 Euro kadarcık) Amsterdam'ın gidip görülmesi gereken interaktif alanlarından bir tanesi. Gitmeyen çok şey kaçırır, benden söylemesi.


Bu gezimde (önceki turda gidemediğim) tüm müzelere girdim. Sadece Van Gogh kapalıydı, onun da bir kısmını Hermitage'a taşımışlardı. Anne Frank Huis, Rijksmuseum, hatta Erotic Museum... Herkes bayıla bayıla girse de Amsterdam'da özellikle girmediğim tek yer "Madame Tussaud". Neden bilmiyorum, bana hiç çekici gelmiyor. 


Gece gündüz hiç ayırt etmeden hep yürüdük. Amsterdam'da toplu taşıma/taksi kullanmayı hep ekstrem bulmuşumdur. Bisiklete binmek en uygun tercih aslında. Kalacağınız süre için bisiklet kiralayabilirsiniz. Kışın biraz zor tabi, yerler kaygan malum.


Kanallar üzerinde paten yapılabilecek kadar kalınlaşır mı bilmiyorum ama hafiften buz tutuyorlar evet. :)


Bu avizeyi gittiğimiz bir restoranda gördüm. (Skek) Büyüyünce evime yapacağım.


Ocak '13 'te yaptığım Amsterdam gezimi nihayet yazabildim. Arkası da hızlı hızlı gelecek diye umuyorum. 
Esen kalın. :)